18 Ocak, 2007

Pierre Joseph Proudhon

1809 Fransa doğumlu Pierre Joseph Proudhon yoksul bir ailenin oğludur ve yaşamı boyunca geçim sıkıntısı çekmiş, doymak bilmez bir öğrenme isteği içinde yaşamıştır. Anarşizm kuramcılarının arasında ayrı bir yeri vardır. Hayatın kendisinden, yaşama deneylerinden, pratikten çok şey öğrenmiş, anarşizm kendini bir eylem öğretisi olarak kabul ettirmek isteyince Proudhon'un yolundan gitmiştir. Bu öğretinin pratik yanına önem veren en önemli anarşist kuramcı Proudhon'dur.

Başkaldırma onu hiçbir zaman nihilizme itmemiştir. Tersine, halkın eski törelerini, çağdaş toplumun bozmaya çalıştığı değerlerini savunmak için başkaldırır. Böylece öğretisinin hem devrimci, hem de gelenekçi olan iki özelliği anlaşılmış olur.

Hegel gibi Proudhon da iki akımın doğmasına yol açmıştır:
Sağcı Proudhon'culuk; Solcu Proudhon'culuk. Kendisine inananlar arasında tanrıtanımazlar olduğu gibi, hıristiyanlar da vardır; faşistler olduğu gibi sendikacılar da vardır. Hepsi de Proudhon'u kendilerine göre yorumlamaktadır. Ama onun en belirgin özelliği Fransız halkının kahramanı olmasıdır.

Proudhon, 1840'ta kendisine büyük bir okur kitlesi kazandıran "Mülkiyet Nedir?" adlı broşürünü yazmış ve bu sorusunun yanıtını şöyle vermiştir: "Mülkiyet Hırsızlıktır!".

1844'te Paris'te Alman göçmenleriyle ilişki kuran Proudhon, Karl Marx'la da tanışmış, 1846'da "Sefaletin Felsefesi"ni yayınlamıştır. (Bilindiği gibi Karl Marx da bu kitaba karşı alaylı bir tonda "Felsefenin Sefaleti" adlı eleştirisini yazacaktır.)

1846'da Proudhon yeniden Paris'e yerleşti. 1848 Devrimi'nde orada kaldı ve devrimin temel düşüncelerinin kendi düşünceleriyle uyuşmadığını kavradı. 4 Temmuz 1848'de milletvekili seçildi. Millet Meclisi'nde verdiği bir söylevde halktan "burjuvazinin kurbanı" diye söz edince şimşekleri üstüne çekti.

Prens Başkan'a yönelttiği saldırıdan ötürü de 1849'da üç yıl hapis ve 3,000 Frank para cezasına çarptırıldı. Cezaevinde yattığı sırada "Bir Devrimcinin İtirafları" adlı yapıtını yazdı.

1858'de "Devrimde ve Kilisede Adalet" adlı yapıtında kiliseye çattığı için gene üç yıllık hapis cezasına çarptırıldı; bu yapıtı "dine ve ahlaka hakaret" sayıldı. Proudhon Belçika'ya sığındı. Genel Aftan sonra Paris'e döndü; 1864'te öldü.


Proudhon'un temel düşüncesi, adalettir. Proudhon'daki adalet düşüncesi, bireysel sınırları aşmakta, toplumsal yaşamı kapsamaktadır.

Yalnız onun sözünü ettiği adalet, daha çok, tanrısal adalet olarak belirmektedir: "Toplumları yöneten bu adalettir, siyasal yaşamın merkezi de odur."

Proudhon, bu adaletin gereklerinden hareket ederek özel mülkiyete karşı çıkar. Mülkiyet insanların zararınadır; çünkü işsizliği, üretim fazlasını, iflasları, yıkımları o doğurur. Proudhon, bir yandan özel mülkiyete karşı çıkarken bir yandan da, kollektif mülkiyet kavramını eleştirir. Ona göre, liberal rejimde güçlüler zayıfları sömürmekte, komünist rejimde ise zayıflar güçlüleri ezmektedir. Öyleyse mülkiyet olmamalıdır.

Proudhon'a göre, birbirlerinin özgürlüklerine saygılı insanlar arasındaki tek ilişki özgür biçimde yapılmış bir sözleşmenin getirdği zorunluluklara dayanan ilişkidir. Kendi hukuk kurallarına göre kurulmuş olan ve bireylerin yetkisini aşan devlet her türlü meşru temelden yoksundur. Zaten otorite demek baskı demektir; üstün iktidar demek, mutlak iktidar demektir. Bu böyle kabul edilince otoritenin savunucuları ister tutucu olsunlar ister sosyalist bunun o kadar önemi yoktur. Proudhon "insanın insan tarafından yönetilmesi köleliktir" der ve ekler "parti olmamalı, otorite olmamamalı, bunların yerine insanın ve yurttaşın mutlak özgürlüğü olmalı". Bu sözler Proudhon'un anarşizmini açık saçık ortaya koyan örneklerdir.

Proudhon'un iddialı anarşizmi, mülkiyet konusunda yazdıklarından da anlaşıldığı gibi temelsiz değildir. Anarşi "pozitif"tir. Bu anarşide "özgürlük, düzenin kızı değil, düzenin anasıdır".

Proudhon yaşamın temel kuralı olarak karşıtlığı, uzlaşmazlığı alır. Hegel'in çelişkilerin bir sentezde çözümlendiği konusundaki düşüncesine karşı çıkar. Proudhon "karşıtlık çözümlenmez" der. Ona göre devlet, birbirine karşı toplumsal güçlere egemen olmak için bütün özel girişimleri yok etmeye çalışmaktadır. Oysa her türlü dış müdahaleden, koruyucudan kurtulmuş bir toplumda denge kurulabilir. Pozitif Anarşi iktisadın siyasete üstünlüğü ile sağlanacaktır, hükümet iktisadi organizma içinde eriyip yok olacaktır.

Proudhon, ailenin, törelerin ateşli savunucusudur. Törelerin dokunulmazlığı, evliliğin kutsallığı, ailenin düzeni söz konusu olduğunda tutucudur. "Aile kurumuna yapılan her saldırı adalete karşı, halka, özgürlüğe ve devrime bir saldırıdır" der. Burjuvaziyi, ahlakı elinde tuttuğu için değil, onu özünden ayırdığı için eleştirir ve aileyi küçük düşürdüğü için suçlar.

Öte yandan adalete olan sarsılmaz inancı onu şiddete dayanan bir devrim önermekten de alıkoyar. Pozitif Anarşizm barışçı bir evrimciliği öngörür. Proudhon "kendi olanaklarımız ölçüsünde adaleti gerçekleştirerek bu evrimi hızlandırmak bizim elimizdedir" der.

Etkisi derin ve uzun süreli olan Proudhon "Anarşizmin babası" ve en etkili temsilcisi sayılır. Proudhon'un bireysel özerklik savunusu hala etkisini duyurmaktadır. Marksçılığa karşı çıkanlar için Proudhon'un düşünceleri dayanak olmuştur. Proudhon, sentezin karşısına dengeyi, zorlamanın karşısına özgürlüğü koyarak Karl Marks'tan ayrılır.

Hiç yorum yok: