30 Mayıs, 2007

İslam Kapitalizmin Ahlaklısı mıdır?

Din ve iktisat/ekonomi, netameli bir konu...

Özellikle bu İslam ve iktisat olduğunda daha da netameli...

Bugüne kadar yazılan, çizilen, söylenen şeyler (Sezai Karakoç'un İslam Toplumunun Ekonomik Strüktürü hariç) kapitalizmin -teknik olarak söylemek gerekirse içinden haram işlemler ve işlerin ayıklanarak (faiz, kredi, hileli satış, reklam vs.- müslümanlaştırılmasından başka birşey değildir. (İslam ve sosyalizm ilişkisi üzerine söylenen ve yazılanlara daha sonra göz atacağız)

İslam'ı kapitalizmin ahlaklısı ya da ahlaklı kapitalizm yapan görüşlerin mantığını, argümanlarını, dayandığı ayet ve hadisleri değerlendirmeden önce bizce Kur'an-ı Kerim insan ile mal/mülk/para/servet arasındaki ilişkiler konusunda neler söylüyor, neler öneriyor bir bakalım...

Öncelikle bazı ayetleri artarda sıralayarak bakalım;

Al-i İmran 14
Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.

Tevbe 34
Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını, haksızcasına yiyip yutuyor ve [onları] Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, (işte) onlara [sonraki hayat için] çok çetin azabı müjdele:

Tevbe 35
Bu [toplanıp saklanan altının, gümüşün] cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı Gün, [bu günahkârlara]: “İşte, kendiniz için topladığınız hazineler!” denecek, “Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin [başınıza açtığı belanın] tadını!”

Zuhruf 1
Hâ-Mîm.

Zuhruf 2
DÜŞÜN özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahî fermanı:

Zuhruf 3
onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık.

Zuhruf 4
Ve o, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağında[n çıkmış]tır; o, gerçekten yücedir, hikmet doludur.

Zuhruf 5
[SİZ EY hakikati inkâr edenler!] Kendi kişiliğinizi harcayan insanlar olduğunuzu göre göre bu hatırlatma ve uyarıyı sizden tamamen geri mi çekelim?

Zuhruf 6
Eski zamanların halkına ne kadar da çok peygamber gönderdik!

Zuhruf 7
Ama onlara hiçbir peygamber gelmedi ki O'nunla alay etmiş olmasınlar;

Zuhruf 8
[sonunda] şimdikilerden daha kudretli [oldukları halde] onları silip yok ettik: ve o eski toplumlar geçmişten bir iz, bir hatıra oldular.

Zuhruf 9
İşte böyle, şayet onlara da “Gökleri ve yeri yaratan kimdir?” diye sorarsan hiç tereddüt etmeden “Kudret Sahibi Olan, Her Şeyi Bilen [Allah]tır” cevabını verecekler.

Zuhruf 10
Yeri sizin için bir beşik yapan ve üzerinde [geçiminizi kazanma] yolları var eden O’dur; umulur ki doğru yolu (seçer ve onu) izlersiniz.

Zuhruf 11
O'dur gökten gerekli miktarda suyu tekrar tekrar indiren: işte, Biz [nasıl] onunla ölü toprağa hayat veriyorsak, siz de böyle [öldükten sonra] yeniden sahneye çıkarılacaksınız.

Zuhruf 12
Ve O bütün karşıtları (da) yaratandır. O'dur bütün gemileri ve hayvanları binmeniz için sizin hizmetinize veren;

Zuhruf 13
böyle yapar ki onlara hükmedesiniz 1 ve ne zaman onlardan yararlanırsanız Rabbinizin nimetlerini hatırlayıp “[Bütün] bunları bizim hizmetimize veren O ne yücedir, çünkü [O olmasaydı] biz bunu elde edemezdik;

Zuhruf 14
o halde biz mutlaka O'na döneceğiz!” diyesiniz.

Zuhruf 32
Rabbinin rahmetini yoksa onlar mı bölüştürüyorlar? [Hayır, nasıl ki] bu dünyada geçim araçlarını onlar arasında bölüştüren ve onların bazısını başkalarına yardım etmeleri için diğerlerinin üstüne çıkaran Biziz; [aynı şekilde, dilediğimize manevî bağışlarda bulunan da Biziz]: Rabbinin bu rahmeti, onların yığabilecekleri bütün [dünyevî servetler]den daha hayırlıdır.

Zuhruf 33
Eğer [sınırsız zenginliklerin önlerine serilmesiyle] bütün insanlar tek bir [şeytanî] toplum haline gelmeyecek olsaydı, [şimdi] Rahmân'ı inkar edenlerin evlerini gümüşten çatılar ve tırmanacakları [gümüşten] merdivenler ile donatırdık;

Zuhruf 34
ve evlerine [gümüş] kapılar, üzerinde yatıp uzanacakları [gümüş] yataklar,

Zuhruf 35
ve [sınırsız ölçüde] altın… (Zuhruf isminin öncelikli anlamı “altın”dır) Ama bunların tümü, bu dünya hayatının [gelip geçici] zevklerinden başka bir şey değildir; hâlbuki Allah'a karşı sorumluluk duyanları öteki dünya[da] Rableri katında [mutluluk] bekler.

Zuhruf 36
Rahmân'ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere [kalıcı] bir şeytanî dürtü yerleştiririz. (Lâfzen, “Biz başına bir şeytan sararız ve bu, onun öteki kişiliği (karîn) olur”)

Zuhruf 37
Bu [şeytanî dürtüler] böylelerini [hakikat] yolundan alıkoyar ve bunlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar!

Zuhruf 38
Ama sonunda [bu şekilde günaha batmış olan] kişi, [Hesap Günü] önümüze geldiği zaman, [öteki kişiliğine,] “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı kadar bir mesafe olsaydı!” diyecektir; şu öteki kişilik ne kadar da kötüymüş!

Zuhruf 39
O Gün bu[nu öğrenmeniz] size bir fayda sağlamaz, çünkü siz [birlikte] günah işlediniz, şimdi [de] azabınızı birbirinizle paylaşın. (Yukarıdaki ayet, daha geniş anlamda bütün kötü fiillerin, ne zaman ve nerede işlenmiş olurlarsa olsunlar, bir tek zincirin halkaları olduğunu ve bir kötülüğün zorunlu olarak başka bir kötülüğe yol açtığını gösterir)

Kasas 76
[İMDİ,] Hesap Günü'nde bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki şu ünlü Kârûn da Musa'nın kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını (Mefâtih ismi hem “anahtar” anlamına gelen miftah veya miftâh kelimesinin hem de “kilit altındaki şey” yani, “mal stoku” ya da “hazine sandığı” anlamına gelen meftah kelimesinin çoğuludur ki, ayetteki anlam akışına uygun düşen de bu son kelimedir) taşımak bile bir manga adama, hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona: “[Servetinden ötürü] böyle böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez!

Kasas 77
Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda [iyi bir yer tutmanın] yolunu ara; (Lâfzen, hayırlı, erdemli amaçlarla harcayarak) bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma ve Allah nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de [başkalarına] öyle iyilikte bulun ve sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!” dedikleri zaman,

Kasas 78
[Kârûn, onlara:] “Bu [servet] bendeki bilgi sayesinde bana verildi!” (Lâfzen, “Benim kendi tecrübelerimin, akıllı ve iş bilir tutumumun ve bu yoldaki yeteneklerimin bir sonucu olarak”) diye karşılık verdi. Oysa Allah'ın, ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve ondan daha fazla servet toplamış nicelerini [kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmaları yüzünden] yok ettiğini bilmiyor muydu (sanki)? Ama şu var ki, suçluluğu kesinleşmiş olanlara (artık) günahlarından sual olunmaz!

Mearic 15
Ama hayır! [Onu bekleyen] tek şey alev saçan bir ateştir,

Mearic 16
derisini kavuran (bir ateş)!

Mearic 17
O, [iyiye ve doğruya] sırtını dönenleri ve [hakikatten] uzaklaşanları kendine çeker,

Mearic 18
ve [servet] biriktirip, [onu öteki insanların elinden] alanları.

Maun 1
HİÇ bütün bir ahlakî değerler sistemini (Din'i) yalanlayan [birini] tasavvur edebilir misin?

Maun 2
İşte böyle biridir, yetimi itip kakan,

Maun 3
yoksulu doyurma arzusu/gayreti duymayan.

Maun 4
Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara,

Maun 5
onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır,

Maun 6
onlar ki niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir,

Maun 7
ve üstelik onlar, [insanlara] en ufak bir yardımı bile reddederler!

Yasin 47
Kendilerine, “Allah'ın size verdiği rızktan başkaları için harcayın!” denildiğinde (Enfeka fiili (lafzen, “harcadı”), Kur’an terminolojisinde, sebebi ne olursa olsun, başkaları adına, yahut başkasının iyiliği için harcama yapmayı ifade eder. Bu “başkası için harcama”nın ahlakî önemi Kur’an'da sıkça vurgulanmakta ve “arındırıcı yükümlülükler”i yahut daha geniş anlamıyla, “karşılıksız yardımlar”ı ifade eden zekât kavramında somutlaşmış bulunmaktadır), hakikati inkâra şartlanmış olanlar, inananlara, “Rabb[iniz] dileseydi [Kendisinin] besleyebileceği kimseleri biz mi besleyelim? Doğrusu siz açık bir yanılgı içindesiniz!” derler.